NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّزَّاقِ
أَخْبَرَنَا
مَعْمَرٌ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ عَلِيِّ
بْنِ
حُسَيْنٍ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
عُثْمَانَ عَنْ
أُسَامَةَ
بْنِ زَيْدٍ
قَالَ قُلْتُ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
أَيْنَ
تَنْزِلُ
غَدًا فِي
حِجَّتِهِ
قَالَ وَهَلْ
تَرَكَ لَنَا
عَقِيلٌ
مَنْزِلًا
ثُمَّ قَالَ
نَحْنُ نَازِلُونَ
بِخَيْفِ
بَنِي
كِنَانَةَ
حَيْثُ
تَقَاسَمَتْ
قُرَيْشٌ
عَلَى
الْكُفْرِ
يَعْنِي
الْمُحَصَّبِ
وَذَاكَ
أَنَّ بَنِي
كِنَانَةَ
حَالَفَتْ
قُرَيْشًا
عَلَى بَنِي
هَاشِمٍ أَنْ
لَا
يُنَاكِحُوهُمْ
وَلَا
يُبَايِعُوهُمْ
وَلَا
يُؤْوُوهُمْ
قَالَ
الزُّهْرِيُّ
وَالْخَيْفُ
الْوَادِي
Üsame b. Zeyd'den
demiştir ki:
Ben (Nebi s.a.v.'e veda)
haccı sırasında (Mina'dan Mekke'ye gelirken):
"Ey Allah'ın Rasûlü
yarın nerede konaklayacaksın? Diye sordum da: (amcam oğlu)
"Akil bize
(konaklayacağımız) bir yer mi bıraktı ki?" cevabını verdi. Sonra Muhassab
(denilen yer)i kasdederek: (Yarın) - "Beni Kinâne hayfında, Kureyş'in
küfür üzerinde (kalmak üzere) anlaştığı yere ineceğiz" buyurdu.
Bu (anlaşma) Kinâne
oğullarının Hâşimoğulları ile evlenmemek, onları aralarında barındırmamak ve
onlarla alış-veriş yapmamak üzere Kureyşle yaptığı anlaşmadır.
(Bu hadisin
râvilerinden) Zührî dedi ki (Beni Kinâne) Hayf (ından maksat) Muhassab denilen
vadidir.
İzah:
Buhârî, hac, cihad, tevhid,
menakıb, meğazi; Müslim, hac; İbn Mâce, menasik; Ahmed b. Hanbel 11-128.
Muhassab; Mekke ile
Mina arasındaki vadinin iki dağ arasında kalan kısmına verilen bir isimdir.
Taşlı ve çakıllı olduğu için bu ismi almıştır. Burası Hasbe, Mahsab, Ebtah, Betha
isimleri ile de anılır.
Nebi s.a.v., Veda
haccında Zilhiccenin ondördüncü günü hacla ilgili görevlerini ifa edince
Mekke'ye doğru yola çıkmıştır. Ertesi gün Mekke'den Medine'ye gitmek üzere
hareket edeceği için istirahat maksadıyla geceyi burada geçirmeye karar
vermişti. İşte Hz. Usame b. Zeyd Hz. Pey-gamber'e yönelttiği "yarın nerede
konaklayacaksın?'* sorusu Mina dönüşünde Hz. Peygamberin bu kararı verdiği
sırada vaki olmuştur.
Rasûl-ü Zişan
efendimizin geceyi burada geçirmekten maksadı, yapacakları istirahatinde,
uyanarak geceyi ihya etmek hem de ashabın yol hazırlığı yapmalarına bir imkân
vermekti.
Ulemadan bazılarına
göre ise Rasûlullah (s.a.v.)'ın geceyi orada geçirmekten maksadı, eskiden
ibadetini gizli gizli yaptığı halde şimdi İslâm'ın muzaffer olması neticesinde
buralarda açıktan ibadet edebilme nimetine erişmesinin ve kafirlerin
müslümanları imha etmek üzere Muhassaba'da aldıkları boykot kararım
hazırlayanları mahcub edecek şekilde sona ermesinin şükrünü eda etmekti. Müşriklerin
Muhassabda aldıkları boykot kararının metnini 2010 numaralı hadisin şerhinde
ayrıntılı olarak açıkladığımızdan burada tekrara lüzum görmüyoruz.
Yine sözü geçen hadis-i
şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi "Akıl bize bir ev mi bıraktı
ki" cümlesiyle kasdedilen mana şudur: "Rasûlü Ekrem'in amcası Ebû
Talib, müslüman olmadığı için müslüman olan iki oğlu Hz. Ali ve Hz. Cafer onun
malına varis olamadılar. Müslümanlığı kabul etmeyen diğer iki oğlundan Talib de
Bedir savaşında ölünce, malının tümü Akil'e kaldı. Hz. Peygamber, Ebû Talib'in
geride miras olarak bıraktığı evlerinden ve diğer mallarından hiç
yararlanamadı.
İşte sözkonusu cümleden
bu mana kastedilmiş olabilir. Ayrıca şu ihtimal de vardır: Hicretten sonra
Rasûl-ü Zişan Efendimizin Mekke'deki evinin tasarrufu amcası oğlu Akil'a
kalmıştı. Rasûlü Ekrem Efendimiz bu cümleyle bunu kast etmiş de olabilir. Bu
hadis daha önce 2010 nolu hadisin açıklamasında geçmişti.